Sabahattin Ali’nin Hayatı ve Eserleri
Sabahattin Ali, edebiyat dünyamızın ilk yenilikçi yazarlarından birisidir. Edebiyat yaşamımızda çağdaşlığın, yeniliğin öncülerinden ve koruyucularından biridir. Edebiyat belleği onu toplumsal gerçeklere cesurca dokunan kalemi ile tanıyor ve hatırlıyor. Sabahattin Ali’nin 1948′de meçhul bir cinayet sonrasında ölü olarak bulunduğu Kırklareli kentinde kamuoyu ve demokratik kitle örgütleri tarafından, 1990 yılından bu yana Sabahattin Ali Kültür Günleri adı altında bir etkinlik düzenleniyor. Bu yılda düzenlenen Sabahattin Ali Kültür Günleri kısa ama zengin geçmişi boyunca özelde Sabahattin Ali, genelde ise Türk kültür ve siyasetinin sorunları üzerine her yıl gündeme getirdiği konu ve tartışmalarla adını duyurdu. Siyasi angajmanı ve yenilikçi yazarlığıyla kendi dönemine damgasını vurmuş olan Sabahattin Ali’nin meçhul bir cinayete kurban gittiği yerde böyle bir etkinliğin uzun yıllar sürdürülüyor olması, kuşku yok ki bu yöredeki entelektüel platform bilincinin düzeyini göstermesi açısından önemli bir göstergedir.
Sabahattin Ali’nin Hayatı
Çağdaş Türk Edebiyatı’nın öncülerinden Sabahattin Ali’nin (25 Şubat 1907-2 Nisan 1948) ilk öyküsünü (“O Arkadaşım”) yayımlamasının (Irmak Dergisi, Şubat 1928) üzerinden uzun yıllar geçmiştir. Şiirlerini 1934′te Dağlar ve Rüzgâr adıyla ilk kitabı olarak yayımlamıştı. İlk öykü kitabı Değirmen ise, bundan bir yıl sonra çıkmıştı. Öldürülüşünün 50. yılından itibaren yapıtları “Bütün Eserleri” adıyla okurla yeniden ulaştırılmaya başladı. Yapı Kredi Yayınları öykülerini iki ciltte (Bütün Öyküleri 1: Değirmen, Kağnı, Ses ve Bütün Öyküleri 2: Yeni Dünya, Sırça Köşk, Esirler Oyun), romanlarını ise Bütün Yapıtları adıyla (İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna) yayınlamayı sürdürüyor. Sabahattin Ali’nin gelenekçi, aydınlık yüzü bir kez daha okurla buluşuyor. Sabahattin Ali, ilk kitabını izleyen, ömrünün 14 yıllık dönemine kalan diğer yapıtlarını (Öykü: Kağnı, 1936; Ses, 1937; Yeni Dünya, 1943; Sırça Köşk, 1947 ve roman: Kuyucaklı Yusuf, 1937; İçimizdeki Şeytan, 1940; Kürk Mantolu Madonna, 1943) sığdıracaktı. Soluk soluğa yaşanan bir ömrün birikimi; altı öykü kitabında 63 öykü, üç roman, yazılar ve şiirler… Tüm bunlarla edebiyatımızda etkileyici bir iz bırakan Sabahattin Ali’nin yaşamının trajik sonunu her anımsayışta, 41 yıllık ömrün öyküsüne döneriz.
Sabahattin Bey’in Hayatı
Sabahattin Ali, Gümülcine’ye bağlı Eğridere’de doğdu. Subay olan babasının görevi nedeniyle İstanbul’da başladığı ilk ve ortaöğretimini Edremir İdadisi’nde bitirdi.(1921). Balıkesir Dar-ül Muallim’e (Öğretmen Okulu) girdi. Öykü ve şiirler yazmaya bu dönem başladı. Yazdıkları okul gazetesinde, Yeni Yol çıktı. 1926′da İstanbul’a gitti. İbrahim Alaaddin Gövsa’nın aracılığıyla girdiği İstanbul Muallim Mektebi’nde son sınıfı okudu. Buradaki edebiyat öğretmeni şair-yazar Ali Canip Yöntem’dir. Yazdığı şiirleri Çağlayan, Güneş, ve Servet-i Fünun dergilerinde yayımlanmaktadır. Ayrıca öykülerde yazmaktadır. 1926′da Akbabaz dergisinde gülmece öyküleri (“Yangın”, “Bekâr Kiracı”, “Telefon Olsaydı”) yayımlanır. Bunu Servet-i Fünun, Irmak, ve Meşale’deki öyküleri izledi. (1927-1928) 21 Ağustos 1927′de İstanbul Muallim Mektebi’ni bitirdi. Aynı yılın Ekim ayında Yozgat Cumhuriyet Mektebi’ne öğretmen olarak atandı. 1928 yazında, tatilde İstanbul’a geldi. Maarif Vekaleti’nin yabancı dil öğretmenleri yetiştirmek üzere, Avrupa’ya göndereceği öğrenciler için açılan sınava girdi, kazandı. Kasım sonunda Almanya’ya gitti. Bu dönem onun yoğun okuma, Dünya Edebiyatı’yla tanışma dönemini içerir. Özellikle Rus Edebiyatı’ndan Turgenyev, Gorki onu çeker. Ayrıca Kleist, T.Storm, Y. Vasermann, Hamsun, T.Mann okuduğu diğer yazarlardır. Postdam’dan Berlin’e geçti, yatılı okula yerleşti. 1930′da buradaki öğrenimini yarım bıraktı, yurda döndü. Bir süre İstanbul’da kaldı. Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atanarak Bursa’ya gitti. Gazi Terbiye Enstitüsü’nün açtığı yabancı dil sınavını kazanınca, 1930-1931 öğretim yılında Aydın Orta Mektebi’nde Almanca Öğretmenliğine başladı.
1930’lu yılların başında “Bir Orman Hikâyesi”, “Bir Gemicinin Hikâyesi”, öyküleri Resimli Ay’da yayımlandı. Nâzım Hikmet’le tanışması bu vesileyle oldu. Resimli Ay çevresi onun düşünsel açıdan gelişimini etkiledi. Aydın’da “yıkıcı propaganda” yaptığı savıyla tutuklandı. Üç ay sonra aklanarak serbest bırakıldı. Bu kısa hapishane deneyimi onu halkla yüzyüze getirdi. İleride yazacağı öykü ve romanları için birer tanıklıktı tüm bunlar. 30 Eylül 1931′de Konya Karma Ortaokulu’nda Almanca öğretmenliğine atandı. Burada şiirler, öyküler yazıp, çeviriler yapmaktadır. Kuyucaklı Yusuf romanı Yeni Anadolu gazetesinde on beş sayı kadar tefrika edildi. 1932′de, gazetenin sahibi Cemal Kutay’ın bir komplosu sonucu, Cumhurbaşkanına “ima yoluyla hakaretten” ibr yıla hüküm giydi. Hapisliğinin ilk dört ayını Konya’da, kalan süresini de Sinop’ra geçirdi. Sinop Cezaevi’nde bir yandan okuyup, bir yandan da öyküler şiirler yazıp, çeviriler yapmaktadır. Esirler oyununu tamamlar, Jack London’ın Demir Ökçesi’ni çevirir. 19 Ekim 1933′te Cumhuriyeti’nin 10. yılındaki Af Kanunu nedeniyle serbest bırakıldı. Ankara’ya döndü, Maarif Vekaleti’nde göreve başladı. 16 Mayıs 1935′te Aliye Hanım’la evlendi. Kuyucaklı Yusuf romanı, bu kez, tam olarak, Tan Gazetesi’nde tefrika edildi.(Kasım 1936-Ocak 1937). Askere çağrıldı, İstanbul’a geldi. 30Eylül 1937′de kızı Filiz doğdu. 1938 kışında yedek subay olarak Eskişehir’e gitti. 3 Aralık 1938′de Musiki Muallim Mektebi’nde Türkçe öğretmenliğine atandı. İçimizdeki Şeytan romanı Ulus’ta tefrika edilmeye başladı. Yeniden askere alındı. Kürk Mantolu Madonna’yı bu sürede yazdı; roman, Hakikat Gazetesi’nde tefrika edildi.(Aralık 1940-Şubat 1941) Ankara’daki bu yılları (1935-1945) Sabahattin Ali’nin en verimli dönemi oldu. Öykü ve romanları ilgiyle karşılandı. Bu öyküleriyle farklı bir öykü anlayışı getirmiştir. Yansıttığı toplumsal sorunların çarpıcılığı kadar; öyküde insan gerçekliğini çok boyutlu biçimde yansıtmasıyla ilgi çeker. Dıştan içe bakışın çarpıcı öykülerini yazmaktadır Sabahattin Ali.
Bu süreç, onun, yaşamının önemli bir dönemecidir. İçimizdeki Şeytan romanında ırkçı ve Turancı çevreyi konu edinerek, onların dünyalarını sergilemişti. Onun bu tavrı; sağcı-Turancı çevrenin tepkisine neden olmuştu. Nihal Atsız İçimizdeki Şeytanlar(1940) broşürüyle saldırıya başlar. Bunu izleyen olaylar suçlamalara dönüşür, konu mahkemeye yansır. 16 Nisan 1944′teki ilk duruşma olaylı bir biçimde başlar. Sabahattin Ali, 11 Aralık 1945′te bakanlık emrine alınır, konservaturdaki görevinden de ayrılmak zorunda kalır. Yazarak yaşamını sürdürmektir amacı. Bu amaçla İstanbul’a gelerek, Lu Turguie, Yeni Dünya gazetelerinde siyasal fıkralar yazdı. “Tan baskını” sonrasında işsiz kalınca, TSP’nin organı Gerçek Gazetesi’nde yazdı. Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la Marko Paşa, Alibaba, Gevezeadlı gazetelerin çıkarılmasında bulundu, yazılar yazdı.(1946-1947) Marko Paşa’daki yazıları, gazetenin sorumlusu olması nedeniyle, “neşren hakaret”ten açılan dava sonucu dört ay hüküm giydi. Bu süreçte Sırça Köşk’ü çıkardı.(1947) Kitaptaki aynı adlı öykü bahane edilerek. Kitap toplatıldı.(Ağustos 1947). Çıkardıkları gazeteler kapatılınca Mehmet Ali Aybar’ın Zincirli Hürriyet’te yazmaya başladı. Burada yayımlanan “Asıl Büyük Tehlike Bugünkü İktidarın Devamıdır” yazısı nedeniyle kovuşturmaya uğradı; önceki davadan verilen hükmü kesinleşince, hapse girdi. Üsküdar Paşakapı Cezaevi’nde üç ay yattı. Ardı ardına süren kavuşturmalar, yeniden tutuklanma (20 Aralık 1947)…. On bir gün süren Sultanahmet Cezaevi’nde yatıp çıktığında baskılardan iyice bunalmıştır. Kamyonla nakliyeciliğe başlamaya karar verir. Amacı bir miktar para biriktirip yurtdışına çıkmaktır. Kırklareli’nden sınırı geçmek isterken öldürülür.
Sabahattin Ali, öykücülüğümüzdeki toplumcu gerçekçi, anlayışın ilk örneklerini vermiştir. İnsan-çevre ilişkileri çarpıcı biçimde yansıtması onu, gözlemlediği yurt sorunlarını dile getirmede başarılı kılar. Değişimden, yenilikten yana bir yazardır Sabahattin Ali. Toplumsal sorunları dile getirme çabasının ardında bunlar vardır. Anadolu insanının gerçeklerine bu denli sarsıcı biçimde yaklaşımı, tespitin öncesinde bir duygu/düşünce yoğunluğunu içermektedir. Öykülerinde belirer bu öz; onun Kuyucuklu Yusuf ve İçimizdeki Şeytan romanlarında da öne çıkmaktadır. Bir yandan Anadolu insanının(kasaba gerçeğinde) ruhunu, yaşayışını verirken; öte yanda da küçükburjuva aydınlarının dünyalarına uzanır. İnsan-insan, insan-çevrte ilişkileri her iki anlatışında da etkileyici biçimde yansıtılır. Onun öykü ve romanlarında bir dönemin tarihsel-toplumsal gerçekliğine tanıklığın ötesinde; edebiyatımızın yeni bir evreye girişinin sağlam örneklerini buluruz. Sabahattin Ali; yansıttığı gerçeklikler kadar, yansıtma aracı olan türlerin (öykü-roman) alanlarını genişletip zenginleştirmeye, yenilikler getirmeye çalışmış bir yazar olarak edebiyatımızda her dem anılacaktır.